Yazar Doğan Fırat: İhanet, Gerçek Bir Hayat Hikayesi!


 

Merhabalar hocam. Sizleri tanımak istiyoruz. Doğan Fırat kimdir?

Merhaba tabii ki. Ben Doğan Fırat, 2001, Van Başkale doğumluyum. 12 yaşıma kadar Van'da yaşadım.  İlkokulu Van'da okuyup bitirdim. Daha sonra İstanbul'a yerleştim ailemle birlikte. Orta okulu İstanbul'da bitirdim. Liseyi bazı sebeplerden dolayı  a
çıktan okumak zorunda kaldım, hayatımın en zor dönemini  lise yıllarında geçirdim. Hem okuyup hem çalışmak durumundaydım. Bununla birlikte  İsmek'ten  Diksiyon ve  Bilişim Operatörlüğü alanı okuyarak mezun oldum. Çalışmayı seven biriyim aynı zamanda kendime zaman ayırmayı da ihmal etmem. Kitap okumayı ve yazmayı çok seviyorum. Ayrıca film ve dizi izlemeyi de seviyorum. Benim için her dizi ve film bir kitaptır yabancı filmleri çok izliyorum, gezmeyi ve yeni yerleri görmeyi tanımayı seven biriyim.

 

Kitap yazmaya ilk ne zaman karar verdiniz? Hangi zorluklarla karşılaştınız?

Tesadüfleri severim ve her zaman bir işaret olduğuna inanırım. Ben kitap yazmaya 18 yaşındayken başladım. Yine bir tesadüf sonucu tabii ki.  Bundan iki yıl önce okuduğum bir kitapta. "Kendi hikayeni yazmak için neyi bekliyorsun?" yazısını gördüm ve ne tesadüftür ki, o dönem başımı çevirdiğim her yerde buna benzer yazılar gördüm. Ve bunun bir işaret olduğunu düşündüm. Bir gün evde bir A-4 kağıdı ve birde kalem alıp cam kenarına geçtim. Ne yazacağımı bilmeden bir şeyler yazmaya başladım. Bir kaç deneme sonucu benim de aslında bu yolda bir yeteneğimin olduğunu fark ettim. Ve bu yolda kendimi geliştirmek istedim: Aldığım bir kaç yazarlık eğitiminden sonra ilk kitabımı yazmaya başladım. İlk başlarda zorlandığım çok yer oldu kitap yazarken her satırını her sahnesini okuyucunun hayal gücüne uyacak şekilde yazmaya çalıştım.   Karşılaştığım zorluklar oldu tabii ki. Çevresel olarak aldığım iyi yorumların yanında kötü yorumlarda oldu. Kötü yorumlar hevesimi kırsa da benim için asla yazarlığımın önüne geçmedi çünkü o benim hayalimdi ve ben bu hayalimi gerçekleştirmek istiyordum.

 



Kitabınızın ismi İhanet. Oldukça güzel bir kitap olarak gördük. Bize biraz kitabınızı anlatabilir misiniz?

İhanetin gerçek bir hayat hikayesi olduğunu biliyor muydunuz? Eminim bir çoğunuz bilmiyordunuz. Evet, ihanet gerçek bir hayat hikayesi. Kısaca şöyle tanıtayım:

Yıllardan beridir mimarlığa meraklı olup aynı zamanda mimarlık okuyan ve bu seneki yaz tatilinde bir mimarlık şirketinde çalışmaya karar veren Hira kendisinin çalışmasına izin vermeyip tatile gönderen , annesi Gönül Hanım’ın zoruyla her sene tatile gönderilir. Bu durumdan rahatız olan Hira bu sefer annesini dinlemeyip çalışmaya karar verir fakat bu çalışma onun hayatını fazlasıyla değiştirir. Başvuru yaptığı şirketlerden birisinden olumlu yanıt alır. Aradan geçen bir kaç haftadan sonra iş başı yapar fakat aksilikler hiç eksik olmaz. Şirkete daha yeni giriş yapan Hira’nın dalgınlığıyla karşıdan gelen adama, çarpması sonucu Hira’nın sınavı başlamıştı…

Hikayemiz şu şekildedir. Çok değer verdiğim bir arkadaşımın hayat hikayesi okuyanları mest ediyor. Keza bende yazarken, her satırını heyecanla, merakla yazdım. Kimi yerde kendimi tutamayıp karakterlerle birlikte ağladığım, güldüğüm yerler oldu. Ve kitabı bitirdikten sonra aylarca etkisinden çıkamadım ki, okurlarda da aldığım geri dönüşlerde haftalarca etkisinde çıkamayanlar olmuş. Okurlara bu duyguyu hissettirebilmiş olmak beni  ayrıca mutlu ediyor.


 

Size ne gibi şeyler ilham verir?

Benim için en ufak şeyler bile ilham  olabiliyor. Bazen havanın güneşli olması, ya da bir çiçeği, bir  böceği görmek de hatta bir çocuğun yüzündeki gülümseme bile  yeterli ilhamı veriyor. Bunun yanında okurlarımdan gelen geri dönüşler, güzel yorumlar, belki de en çok beni motive eden şeydir. Son olarak şarkılar ve müzikler vazgeçilmezim. Onlar olmadan kalemim her zaman eksik kalıyor.

 

Bazı yazarlar sadece gece veya bazıları sadece gündüz kitap yazabilir. Sizin böyle bir kitap yazma zamanınız, diliminiz var mı?


Evet, belki de yazarlar olarak en çok zorlandığımız anlardan biri de hangi anda kendimizi hazır hissediyoruz? Tabii ki, duyguların ve  hayal gücümüzün zenginleştiği anlar vardır. Ve ben de maalesef her an yazan biri değilim. Ve ben de bir çok yazar gibi gecenin dostuyum. Her gece iki saat boyunca, bazen de ilhamların son bulduğu noktaya kadar. Kendi dünyamda kalıyorum, öyle ki bazen sabah uyandığımda kitabın etkisinden çıkamadığım oluyor.  'Acaba bu akşam ne olacak?' sorusuyla geceyi bekliyorum.

 


Yeni çıkan İhanet adlı kitabınızdan sonra, çıkacak olan kitaplarınız düşüncesi illaki vardır. Bununla ilgili çalışmalarınız var mı? Neler yapıyorsunuz?


Tabii ki her biten hikayelerin altında yeni hikayeler  vardır. İhanet, benim için çok özel bir kitap. Dediğim gibi ihaneti bitirdikten sonra, aylarca etkisinde çıkamadım. Yazarlığın, benim hayatımda ne kadar yer edindiğini fark ettim ve yeni bir hikaye için masa başına oturdum. Bu yeni hikayemin adı 'ZİLAN'. Genç bir kızın, küçük yaşta, anne babasını kaybedip  kardeşlerine bakmak zorunda olduğu ve aynı zamanda ikiz kardeşinin yaşadığından haberi olmayan ve  zorlukların hiç peşini bırakmadığı bir hayat hikayesinden oluşuyor.

 

Kitap yazmanın ne denli meşakkatli bir iş olduğunu biliyoruz. Siz bu konuda, bu zorluğu aşarken kendinizi nasıl motive ediyorsunuz?

Dizi veya film izlemek ne kadar kolay geliyorsa, kitap okumakta o kadar kolay geliyor elbette. Ama perde arkasındaki o zorlukları kimse bilemez. Bir iki yaprak kitap okumak, ne kadar zamanımızı alabilir ki? 1 ya da 2 dakika belki de daha az. Ama o iki yaprağı yazmak,  iki üç gün sürüyor ya da daha fazla. Bu yolda kendimi motive ettiğim tek şey, okurlarım ve onlardan gelen güzel mesajlar oluyor, bu da bana yetiyor.

 

Her yazarın veya eser üretenin ilgi duyduğu yazarlar vardır. Sizin beğendiğiniz yazarlar var mı? Varsa onlar kimler?

Tabii ki kitap okumadan kitap yazmak, ne kadar doğru bilemem ama benim bakışım kitap okumadan kitap yazılmaz. Benim de hayranı olduğum yazarlar; Peyami Safa, Zülfü Livaneli, Namık Kemal ve genç yazarlardan da Beyza Alkoç gibi yazarların hayranıyım. Severek okuyup takip ettiğim yazarlardır.

 



Ülkemizdeki kitap okuma oranları, diğer ülkeler ile karşılaştırıldığında çok küçük bir yüzdelikte kalıyor. Ya okuyan çokça okuyor ya da okumayan hiç okumuyor. Siz olsaydınız okumanın ülkemizde güçlü bir zemine oturtulması için nasıl yollar önerirdiniz?

Maalesef ki diğer ülkelere göre bu konuda oldukça gerideyiz. Bu konuda açıkçası zeminin sağlam olmadığı yönündeyim. Okuyan kitlenin de çoğunlukla eski yazarları okuduklarını yeni yazarların pekte göz önünde bulundurmadıklarını düşünüyorum. Ben olsam açıkçası ebeveynlerin çocuklara bu konuda çizgi film yada oynadıkları oyunların yanı sıra okuma saati de yaparak okuma sevgisini küçük yaşta aşılamak olurdu. Aynı şekilde eğitimcilerinde her gün yada yapacakları kitap okuma etkinlikleri sayesinde binlerce öğrenciye okuma alışkanlığı kazanmış olunurdu.

 

Sizi tanımak çok keyifliydi. Son olarak okurlarınıza ve sevdiklerinize neler söylemek / iletmek isterdiniz?

Bu güzel ve keyifli röportaj için sizlere teşekkür ediyorum. Okurlarımı çok seviyor, onlar sayesinde bu yolda ilerliyorum. Destekleri yanımda olduğu sürece kendimi bu yolda eksik ve yalnız hissetmeyeceğim. Onların güzel yorumlarının yanında eleştirileri de bir o kadar önemli. O yüzden yorum ve eleştiri yapmaktan çekinmeyin. Her zaman yorum ve eleştirilerinize açığım, hepinizi çok seviyorum.